Hamilelik depresyonuna psikoterapi (Ntv)
Pek çok anne adayı, hamilelik depresyonu nedeniyle zor ve sıkıntılı anlar yaşıyor. Ancak kişilerarası ilişkiler psikoterapisi, bu soruna çare olmada bir hayli iddialı.
Bazen uzun hazırlıklardan ve beklentilerden sonra, bazen de planlarda yokken aileye dahil olan bebek, özellikle annenin hayatını bir anda değiştiriyor. Uykusuz geceler, yoğun ve yorgun geçen günler nedeniyle annenin yaşamında farklı bir dönem başlıyor. Heyecanla, ümitle ve sevinçle karşılansa da aileye katılan minik bebek, bazen anne için “hüzün” anlamına da gelebiliyor.
Özellikle anneliğe geçişte yaşanan rol değişimleri ve yakın çevredeki kişilerle çatışmalar, bir kriz durumu oluşturabiliyor ve ortaya hamilelik veya doğum sonu depresyonu çıkıyor. Uzmanlar, hamilelerin ya da lohusaların zorlu günler geçirmesine yol açan bu depresyonun çözümünde psikoterapinin etkili olduğunu belirtiyor.
HER 6 KADINDAN BİRİ LOHUSALIK DEPRESYONU YAŞIYOR
Hamilelik ve doğum sonrası depresyon konusu 15 Nisan’da Antalya’da düzenlenecek 7. Uluslararası Psikofarmakoloji Kongresi’nin de ana gündem maddeleri arasında yer alacak.
Kongrenin konuşmacılarından Psikiyatr Prof. Dr. Nazan Aydın, doğum yapan her 6 ila 8 kadından birinde depresyon görüldüğünü belirtiyor, sorunun en çok da lohusalık döneminde etkin olduğuna vurgu yapıyor.
Lohusalık, gebelik hormonlarının aniden düştüğü, uyku düzeninin bozulduğu hassas bir dönem. Bu dönemde bedenin kurmaya çalıştığı yeni denge çeşitli nedenlerle bozulabiliyor.
ANNE DE MUTSUZ OLUYOR, BEBEK DE
Kadının, özellikle en yakınında olan ve destek beklediği kişilerden, örneğin eşinden, yeterli desteği alamadığında sorunun tetiklendiğini vurgulayan Dr. Aydın, bu durumda oluşan tabloyu şöyle özetliyor:
Kişilerarası ilişkiler psikoterapisi, rol geçişleri ve iletişim çatışmalarına odaklanması yönüyle doğum sonu depresyonunda öne çıkan bir yöntem.
“Mevcut düzenin değişmesi, işine ya da arkadaş çevresine eskisi gibi katılamama ve artık eskisinden farklı sorumlulukların ve beklentilerin olması anne için sorun yaratabiliyor. Bazı annelerin yaşadığı sıkıntının boyutu çok fazla olabiliyor ve depresyon gelişiyor. Anneler, eleştirilecekleri korkusu ve suçluluk hissiyle sorunlarını paylaşmaktan çekiniyor ve hastalık gittikçe ağırlaşabiliyor. Bu durumda anne ile bebeğin yakınlaşması, ilişki kurmaları de zorlaşıyor. Yani hem anne, hem bebek olumsuz etkilenebiliyor.“
KİŞİLERARASI İLİŞKİLER PSİKOTERAPİSİ ÇÖZÜM OLABİLİR
Gebelik ve lohusalık depresyonunda gerektiğinde ilaç tedavisi uygulanıyor. Psikiyatrların bir önerisi de son yıllarda etkili şekilde kullanılan kişilerarası ilişkiler psikoterapisi. Yöntemin, annelik dönemine geçerken yaşanan beklenti ve sorumluluk değişiklikleri üzerine çalıştığını anlatan Prof. Aydın, kişilerarası çatışmalara da odaklanan bu terapi yöntemi hakkında şunları söylüyor:
“Terapist, öncelikle hastayı dinleyerek sorunu anlamaya çalışıyor. Bu şekilde sıkıntılarını anlatabilen ve terapistle bir bağ kurabilen hasta için bir sonraki hedef, anneliğe geçişle değişen, farklılaşan sosyal çevresini yeniden destek alabileceği şekilde düzenlemek oluyor.”
Prof. Aydın, yöntemin anne için avantajını, “Sıkıntıya odaklanması ve yaklaşık 8-12 seans gibi sınırlı bir sürede tamamlanması, küçük bir bebeği olan annenin terapi için zaman ayırabilmesini de kolaylaştırıyor” şeklinde ifade ediyor.
http://www.ntv.com.tr/saglik/hamilelik-depresyonuna-psikoterapi,2D4U_MTSaUCn0fC6cPRE_A